“TARİH YAŞANAN ZAMANIN VE HALİN BİR AYNASIDIR” 28 Ağustos 2023, 14:14
Akademinin 2. oturumunda konuşan Eğitimci-Yazar Mehmet Ayman “İslam Düşüncesine Giriş” başlığı ile günümüze kadar gelen İslam Düşüncesi ile ilgili meseleleri ele aldı.
İslam Düşüncesi dediğimizde çok geniş bir alandan bahsettiğimizi bilmemiz gerekiyor. Birçok disiplinle bağlantılı bir konuyu ele almamız gerekiyor. Konuma İbn-i Haldun’un güzel bir sözüyle giriş yapmak istiyorum. Tarih yaşanan zamanın ve halin bir aynasıdır. Yaşanan hayatın geçmişe intikal eden kısmına tarih denir. Tarih yaşanan zamanın ve halin bir aynasıdır. Tarihi hadiselere hakim olan kanunlar hiçbir zaman değişmez. Her zaman aynıdır. Şimdiki zaman da geçmişi yansıtır. Esasen insanlığın hayatı geçmişi, hali ve geleceği ile bir bütündür. Onun için günlük hayatımızı geçmişten tecrit edemeyiz. Tarihi ve geçmişi iyi öğrenmek, bu gün ve gelecek hakkında sağlam tespitler ve doğru tercihler yapılmasına imkan verir. Bu görüşler İbn-i Haldun’un temel düşüncesini ortaya koyan görüşlerdir.
Buradan İslam Düşüncesine gelecek olursak. İslam Düşüncesi; İslam’ın Allah, İnsan, hayat ve evren hakkındaki telakkilerinin bir bütün olarak ifadesinden ibarettir. Bu telakkiler Fikri, felsefi, edebi, dini, türler şeklinde yazılı olarak ifade edilegeldiği gibi musiki, resim, hat, süsleme, mimari gibi çeşitli formlarda da yorumlanmıştır. Bu ürünlerin hepsi de bir medeniyetin göstergeleridir.
İslam Düşüncesi, İslam adına üretilen,Temel kaynağı/referansı Kur’an ve Sünnet olan ve Müslümanların çoğunluğu tarafından kabul ve tasdik edilen her türlü düşüncedir.
Müslüman düşünürler tarafından üretilen düşüncedir. İslam coğrafyasında üretilen düşüncedir.
İslam medeniyetinin ürünü olarak kabul gören düşüncedir. İslam Düşüncesinin amacını ele alacak olursak. İslam düşüncesi, gerek genel anlamda dini ilimlerin özel anlamda ise İslami ilimlerin; gerekse beşeri bilimlerin bütün disiplinlerinin verilerini değerlendirerek, bunlardan kendi temel ilkeleri doğrultusunda ortak bir dünya görüşü oluşturmaya çalışır. Bu bakımdan, İslam düşüncesinin geniş anlamda bütün bilim disiplinleriyle yakın bir alakası vardır. İslam Düşüncesinin ikinci amacı, daha dar ve özel anlamda ise klasik dönem Müslüman bilginlerin ilimler sınıflamasında vurgulamaya özen gösterdikleri gibi ‘akli ilimler’ başta olmak üzere, bütün İslam bilimleri’nin sistematik ve metodolojik taraflarıyla, düşünce boyutunu içeren bölümleri İslam düşüncesi kapsamında ele alınıp değerlendirilir.
Bu arada İslam Felsefesinin kaynakları üzerinde de kısaca ve başlıklar halinde durmakta fayda var.
Dahili kaynakları, Kur’an, Hadisdir. Harici Kaynakları, Yunan, Hint, İran’dır. Bu konuyu ele aldıktan sonra bir diğer önemli mesele olan İslam dünyasındaki Tercüme faaliyetleri üzerinde durmak büyük önem taşıyor. İslam fetihlerle birlikte çok kısa bir sürede Arabistan yarım adası dışına çıkarak birçok farklı din ve kültürle karşı karşıya gelmiştir.İlk Halifeler devrinde Şam, Antakya, Mısır, İskenderiye, Harran, Urfa, Cundişapur gibi kültür merkezleriyle tanıştı. Bu tanışıklığın ardından da birçok konuda eski Yunan eserlerinin Arapçaya tercüme edildiğini görüyoruz. Burada o dönemde önemli olan ve zaman zaman da gündeme gelen bilgi meselesine değinmek gerekiyor.
Bilgi nedir sorusuyla başlamak gerekirse, Bilgi, suje ile obje arasındaki alakadan doğan üründür. Gündelik Bilgi, Bilimsel Bilgi, Teknik Bilgi veya Sanat Bilgisi, Felsefi Bilgi, Dini Bilgi gibi bölümlere ayrılmaktadır.
İnsan bilgisinin kaynağı ve elde edilme şekli Felsefede başka, Din de başka şekilde ele alınmıştır.
Dini Bilgi: Tanrı’nın insanlara peygamberler aracılığıyla, vahiy yoluyla doğru olan yaşam tarzını bildirmesi şeklindeki bilgidir. Kutsal olanla bunun karşısındaki insanın konumunu ifade eder. Dinsel bilgiye kesin iman ile inanılır, eleştirisi yapılamaz. Bu tür bilgiyi inanç olarak değerlendirmek doğru olur.
Dini Bilginin kaynakları konusuna gelecek olursak, manevi, ahlaki ve ilahi gerçeklerin anlaşılmasında, mahiyetine en uygun şekilde kavranmasında ve doğruya en yakın şekilde tespit edilmesinde Ya ‘Nass ve Nakle’veya ‘Akıl ve İstidlale’ veya ‘Keşf ve İlhama’ önem verilmiştir. Bu ayrışmaya göre de İslam düşünce tarihinde çeşitli ekol veya akımlar oluşmuştur. İslam düşünce tarihinde ortaya çıkan belli başı akımlar; 1-Selefiye/Nasscılık: Nassa, Nakle ve Rivayete ağırlık verir, nassı nazara yani akla tabi kılmazlar. 2-Kelamcılar, Akıl/Rey, İstidlal ve muhakemeyi esas alırlar. Nassı Nazara ve Akla tabi kılarlar. Meşşai felsefesine yakındırlar. Eşariler ve Maturidiler yani Sünni Kelamcılar, Mutezile ve Kaderiye’dir. 3- Sufiler, Keşf’e, Feyz,e ve ilham’a daha çok önem verirler Hakikatin Keşf ve ilhamla öğrenileceğini söylerler. İşraki felsefesine yakındırlar Filozoflar, Hakikatin Burhan yani Kesin delil Akıl ve mantıkla öğrenileceğini söylerler. Nakle riayet etmezler.
Selefiye dediğimiz anlayışı ele alacak olursak; Sözlük anlamı olarak Eski alimler, ilk Müslüman büyükler ve geçmişteki dindar şahıslar tarafından takip edilen mezhep ve gidilen yol manasına gelmektedir. Dini literatürde Selefiye’ye Ehl-i Hadis veya Ehl-i Eser de denir .Selefiler Hadislerde anlatılan İslam’ı eksiksiz ve fazlasız aynen kabul ederler, kendi fikirlerine ve kanaatlerine dayanarak hadislerde anlatılanlara bir şey ilave etmeden olduğu gibi kabul ederler. Selefiliğin geçirdiği birtakım dönemler ve evreler olmuştur; 1.Dönem: İcmal Devri, Eski Selefiler, Hadislerde anlatılan ve Sahabe ve tabiin tarafından anlaşılan İslam anlayışını benimseyen bid’atları ve yeni yorumları tafsilat ve teferruata girmeden toptan reddeden Müslümanların benimsedikleri mezheb’e «selef mezhebi» adı verilmektedir. Bu dönemdeki selefiler ikiye ayrılır. A) H. IV /M. X asrın başında Eş’ari ve Maturidî kelam mezhepleri kurulmadan evvelki selefiler: Bu dönemde Ehli Sünnetin tamamına ‘Selef’ denmektedir. B) Eş’ari ve Maturidî kelam mezhepleri kurulunca bir çok sünni bu iki mezhepten birinin itikat anlayışını benimsemişti. Fakat bu ikisine bağlı olmayanlarda çoktu.
Eğitimci-Yazar Mehmet Ayman konuşmasının son bölümünde de İslam dünyasının son yüzyıllarında etkili olar bazı düşüncelere yer verdi. Ehl-i Sünneti amme konusunu, Müteahhirin Selefiler dönemini ve özelilkle de Yeni Selefiye Hareketi olarak isimlendirilen hareket üzerinde durdu. Ayrıca akıl ve nakil çatıştığında akıl evvel nakil sonradır görüşünü savunan Kelamiye üzerinde durdu. Mutezilenin İslam dünyasına yayılan görüşlerinden de bahsetti. Mehmet Ayman Kelam ilminin geçirdiği evrelerden de bahsederek şunları belirtti:
Kelam ilminin geçirdiği evreler kısaca; 1. Dönem, Kudema Kelamı; Eski Kelamcılar Dönemi, Gazali’den önceki dönemdir. Mutezile Kelamı, Ebu Said b. K üllab ile başlayan Sunni Kelamı Eş’ari ve Maturidi ile gelişerek birer mektep halini almış, böylece Mutezile kelamının yanı sıra bir de Sünni Kelamı ortaya çıkmıştı.
2.Dönem yani Müteahhirin dönemi. Sonraki Kelamcılar Dönemi, Gazali ile Kudema kelamı dönemi son buldu. Müteahhirin kelamı başladı. Bu kelam felsefi bahislere fazla girmiş,bir çok Nassı akıl ve mantıkla tevil etmiştir. Bu bakımdan giderek Mutezileye hatta felsefeye yaklaşmıştı. Bu dönemin meşhur kelamcıları daha çok Eş’aridir. Maturidilik ise daha ziyade selefe yakın bir akait şekli olarak kalmış hiçbir zaman Mutezile veya Eş’ari Kelamı ile mukayese edilmemiştir. 3. Dönem: Yeni İlm-i Kelam Dönemi. Dünyada gelişen yeni fikir, ideoloji ve felsefe cereyanları karşısında İslam akaidinin savunulması maksadı ile kelam ilminin meselelerinin yeni baştan gözden geçirilmesi söz konusu edilmiş İsmail Hakkı İzmirli tarafından. Fakat bu hareket takipsiz kalmıştır.
Sufiyye’ye gelince. Önemli bir düstur var konumuza da tam uygun. ‘Başkaları ne derse desin fetvayı sen kalbinden iste’
Hakikat hakkındaki bilginin İlham ve Keşf ile elde edilebileceğini savunan bunun için de zühd ve takvayı öğütleyen ekoldür. İbn-i Arabi ‘Veliler bilgilerini, Peygambere vahiy getiren meleğin aldığı kaynaktan alır.’ demektedir. H.I-II /M.VII ve VIII asırda yaşanan ve uygulanan dini, manevi, ahlaki hayat biçimine zühd, bu hayatı yaşamaya çalışanlara zahid adı verilmektedir. Tasavvufun nüvesi zühd hareketinin içindedir. Burada Tasavvufun geçirdiği dönemlerin neler olduğunu görmekte fayda var.
1.Dönem: Zühd devri; Hicri ilk iki asırlık zaman içinde İslam’da manevi hayatın aldığı şekle genellikle zühd, bunun temsilcilerine de zahid, abid gibi isimler verilir. Hasan Basri. Râbiatü’l Adeviye gibi zâhidler bu dönemde yetişmişlerdir. Bu dönemde marifetten çok amel’e , ilhamdan çok ibadete keşiften çok ahlaka, kerametten çok istikamete önem vermişlerdir.
2. Dönem, Tasavvuf Devri, olgunlaşan zühd hareketi , H.200/M.850 senelerinde tasavvuf akımını doğurdu. Bu akım zühd döneminde ikinci planda olan , ilim marifet ve vecd hallerini öne çıkarırken, ameli taati ve zühd’ü arka planda bıraktı. Bu dönem tasavvufu iki şekilde gelişti. 1- Cezbe ve Vecd Hallerine ağırlık veren Sekr tarikatı (Beyazıd Bestami) 2-Temkine ve Marifete ağırlık veren Sahv Tarikatı Bu yolda itidale ve orta yola ve zahiri ahkama riayet eder aşırılıklardan sakınırlardı.(Cüneyd-i Bağdadi)
3. Dönem: Vahdet-i Vucut Dönemi, İbn-i Arabi (ö:637/1239) gibi Mutasavvufların sayesinde yeni bir dönem başladı. “Alemde tek bir varlık vardır. O’da vucud’u Mutlak olan Allah’tır. Diğer varlıklar bu varlığın çeşitli zuhurları ve değişik tecellileridir. Var zannedilen şeyler aslında vehim ve hayalden ibarettir.” anlayışından hareket eden bu anlayış kısa sürede dünyanın bir çok yerine yayılmıştır. Böylece tasavvuf yarı felsefi bir hal alır.
Bir diğer felsefe çeşidi, Tabiat Felsefesidir. A) Tabiyyun/Naturalistler: İslam dünyasında deney ve tümevarım metodunu ilk kullanan ve bilginin duyumlardan ibaret olduğunu savunan görüştür.
B) Dehriyyun/Maddeciler: Yegane gerçek maddedir. Maddenin ezeli olup yaratılmadığını savunurlar.
C) Batınilik: Görünen her şeyin birde gizli bir yönü vardır. Onun hakikati da ancak masum bir imam tarafından bilinir. İhvanı Safa ilk Ansiklopedistler olarak bilinir. Amaçlarını taassup içinde gördükleri Müslümanları aydınlatmak. Felsefe ile dini uzlaştırmak. Tabiat ilimlerinden istifade ile kurdukları ilim zihniyetini ve felsefeyi yaygınlaştırmak diye açıklamışlardır. B-Meşşailik, Aristoculuk ve Peripatetik okul.
Kısaca burada belirtmeye çalıştığım hususları dikkate aldığımızda, İslam Düşüncesi Tarihi’ni kısaca özetlemiş olduk.
DIĞER HABERLER
-
“TARİH YAŞANAN ZAMANIN VE HALİN BİR AYNASIDIR”
28 Ağustos 2023, 14:14 -
İKİ ESER VE İKİ AYRI MEDENİYET TASAVVURU
17 Mayıs 2017, 14:13 -
DOĞUDA VE BATIDA DEVLET VE SİYASET FELSEFESİ
17 Mayıs 2017, 14:11 -
“ERDEMLİ TOPLUM BİLGİ VE HİKMET TOPLUMUDUR”
17 Mayıs 2017, 14:10 -
Türk Siyasetine Yön Veren Yapısal Dinamikleri
17 Mayıs 2017, 14:09 -
İslam Medeniyeti Bir Hareket Ve Transit Medeniyettir
17 Mayıs 2017, 14:04 -
Farklı Milletler Osmanlı Bayrağı Altında Yüzlerce Yıl Kardeşçe Yaşadı
17 Mayıs 2017, 14:03 -
Düşünce Bir Kişinin Değiş Bütün Bir Medeniyetindir
17 Mayıs 2017, 14:01 -
Güzelliklerle Uğraşanların Üzerine Güzellik Siner
17 Mayıs 2017, 13:59 -
Pozitivist Zihinden Kurtuluş Olmadan Özgürleşme Olmaz
17 Mayıs 2017, 13:57