Düşünce Bir Kişinin Değiş Bütün Bir Medeniyetindir 17 Mayıs 2017, 14:01
Uluslararası Öğrenciler Akademisi 2. oturumunda konuşan Medeniyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Fatih Şeker “Osmanlı Entellektüel Geleneği” konusunda bilgiler verdi.
Uluslararası Öğrenciler Akademisi 2. oturumunda konuşan Medeniyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Fatih Şeker “Osmanlı Entellektüel Geleneği” konusunda bilgiler verdi. Şeker, konuşmasında Osmanlının entellektüel birikimi ve düşünce geleneğimizin zirveye çıktığı Osmanlı asırları konusunda bilgiler verdi. Özellikle Osmanlı düşünce geleneğinin yokluğundan bahseden fikir ve düşünce adamlarının düştükleri hatalar üzerinde durarak, düşüncenin varlığı ve yokluğunu belirleyen şeyin bir medeniyet düşüncesi olduğunu dolayısıyla düşüncenin sadece bir kişinin değil bütün bir medeniyetin mahsulü olduğunun altını çizdi. Batılıların ilgi duyduğu Osmanlı Düşüncesine ve batıda kurulan Osmanlı Araştırma Merkezlerine de değinen Şeker, bu kurumların faaliyetleri ve gördükleri işlevlerden de bahsetti. Şeker konuşmasında şunları kaydetti:
“Maziye gidip gelmeye çalışan bir insan geçmişin günümüze nasıl aktarılabileceğinin mücadelesini veriyor demektir. Geçmişte ne olduğunu bilen gelecekte ne olacağını bulacaktır. Tarih felsefemiz çevrimseldir. Keser döner sap döner bir gün gelir hesap döner anlayışı vardır. Dünyanın belli merkezlerinde Osmanlıyı araştıran kürsüler kurulmasının sebebi, bu adamlar bu kadar yıl dünyaya hükmettiler. Bu yüzden gelecekte de muhtemelen bu olabilir. İşte bu endişeyle, bu düşünceyle Osmanlı tarihi araştırıyorlar. Osmanlı deyince herkesin kafasında bir tablo vardır. Birçok Osmanlı tanımı vardır. Görebildiğim kadarıyla Osmanlının ne olup olmadığı ile ilgili en önemli tanımı iki kişi yapıyor. Gelibolulu Mustafa Ali ile Bağdatlı Ahmet Haşim yapıyor. Ahmet Haşim şarklılar az çok birbirine benzer. Türk, Arap, Acemin orta seviyede bir benzeri olan Osmanlı ise hepsine birden benzer. Bu tanım, Osmanlı Türkçesine de benzer. Osmanlıca aslı Çağatayca olan ve Arapça ve Farsçayla söz hazinesi zenginleşen bir dildir. Nasıl ki Osmanlının dünya görüşü coğrafyasını kucaklayacak derecede meziyete sahipse, Osmanlı Türkçesi, yani Osmanlıca dediğimiz dilin içinde hakim unsur Arapça ve Acemcedir. Arap, Acem, Türk, aklımıza gelebilecek ne varsa bir kazana koyduk ve kaynatmaya çalıştık. Bu bizim dünyamızda böyle olduğu gibi Avrupalıların dünyasında da böyledir. Milletleri mayalayan şey kan değil dindir. Mesela Osmanlı entellektüel geleneğinin cümle kapısı olabilecek, cümle kapısı olarak mukayese standardı olarak görebileceğimiz kişi Gazali’dir. Gazali’nin aslı nerelidir Farslıdır. Fakat şunu söylüyor, Selçuklu Devleti’nin geleceği endişesiyle hayatım karardı. Veya Sokullu Mehmet Paşa. Paşa köken itibariyle nedir, bir rivayete göre Boşnak veya Sırp papazıdır. Fakat nerede yatıyor Eyüp Sultan’da yatıyor. Yani Fatih Sultan Mehmet kadar bu topraklara ait bir adamdır. Bir nesebi asabiyet var yani kan bağı dediğimiz şey, bu Cenab-ı Hakkın lütfettiği şeydir. Bir de sebebi asabiyet var. Yani zihni ve fikri seviyede insanları biraraya getiren şeydir. İşte Osmanlıyı farklı kılan şey bu sebebi asabiyet dediğimiz beraberlik anlamında insanları bir kıvamda tutmasıdır. Bir cümle ile söyleyecek olursak, tefekkür etme noktasında ortak tavra sahip olan insanların aynı milletten olduğunu söyleyebiliriz, hangi coğrafyadan gelirse gelsin. Bu batılılar için de böyledir. Mesela 1. Dünya savaşında Alman ve Fransız askerleri savaşıyor. Fransız askerlerinin sırt çantasında Alman düşünür Heideger’in kitapları var. Milletleri mayalayan şey kan değil, duygu, düşünce ve dindir. Mesela batı felsefesi dediğimiz de akla kim gelir. Modern batı felsefesi Kant’a düşülmüş bir dipnottur. Amerikalılar, İngilizlere ne diyor. Bu Almanları ortadan kaldıralım. İngilizler, akıllı ve kurnaz bir millettir. Bu bizim işimize de gelir. Kaldırmaya kaldıralım da bu Kant’ı ne yapacağız diyorlar. Dolayısıyla Kant’ın Alman olmasıyla, modern batı düşüncesinin kurucu filozofu olan Descartes’ın Fransız olması esaslı bir ayrım değildir. Mesela Sopenhaur Kant’ın en önem verdiği talebesi fakat İngiltere’yi vatanı bilen bir Alman. Mesela Rus coğrafyasına geçtiğimizde de değişmez. Rus denildiğinde aklımıza Dostoyevski geliyor. Onun Puşkin üzerine yaptığı konuşmalarda Rusya’nın geleceğinin Avrupa ile bağlantılı olduğunu, Ari ırkın kaderiyle geleceğiyle aynı olduğunu söyler. Zindanda okuduğu kitaplardan birisi Kant’ın, Saf Aklın Tenkidi kitabıdır. O yüzden Dostoyevski okuyacak bir adamın önce Marks’ı okuması gerekir. Aynı şekilde Kant’ı da okuması gerekir. Günlüklerinde, İstanbul’u ne zaman fethedeceğiz diyor. Kafayı İstanbul’u almakla kırmış bir adam. Soruyu şöyle sormak lazım. Dostoyevski İstanbul’u fethetti mi sorusudur. Burada üstad Nuri Pakdil’in bir sözünü hatırlatmak gerekiyor. Ortalama bir dünya vatandaşı olabilmek için Dostoyevski’yi en az üç kez, ortalama bir yazar olabilmek için ise en az beş kez okumak gerekir. Şimdi bu sözden hareket edersek, Dostoyeski İstanbul’u fethetmiş midir? Bu taraftan doğru ama madalyonun öbür tarafından bakarsak, Dostoyevski’nin sadece İstanbul’u değil dünyayı fethettiğini söyleyebiliriz. Dünyanın çeşitli yerlerinden insanların okuduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla birinci dünya savaşında çarpışan Fransız askerlerinin çantalarında Alman düşünür Heideger’in kitapları var. Dolayısıyla birbirimize en uzak olduğumuz zamanlarda bile aslında zannedildiğinden daha yakınız diyor Dostoyevski. Bir başka örnek ise, 1933’de Heideger’in Der Spegel’e verdiği bir mülakatta, bizi bir tek Tanrı kurtarabilir diyor. Kimin Tanrısı bu Hristiyanlığın Tanrısı. Aynı cümle Yeraltından Notlar kitabında Dostoyevski’de şu şekilde karşımıza çıkıyor. Yeryüzünde hayranlığa değer yegane sembol Hz. İsa’dır. Neyi anlatmaya çalışıyorum. Birisinin Rusya’da birisi Almanya’da olmasına rağmen, endişeleri nedir bu insanların endişeleri aynıdır. Coğrafya, kan insanları ayırsa da aynı düşünceleri, aynı hedefe, aynı dünya görüşünü paylaşmak insanları birleştiriyor. Bir Osmanlı Düşünce Geleneği var mıdır yok mudur. Kimler yok diyor kısaca bakalım. Mesela Firizabadi diyor; İlim güneşi Arapların burcunun ucunda doğdu, Acemlerin memleketinde zirveye vardı. Anadolu’da da dibi gördü. Yani Türklerin olduğu yerde düşünce falan olmaz tarzında bir iddia ileri sürüyor. Bir başka örnek. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, hayatının bir dönemini Paris’te geçirmiş bir insan. 300 yıllık bir hikaye. Hoca Tahsin’in bir lafı; Paris’e git be hey efendi aklı fikri var ise, dünyaya gelmiş sayılmaz gitmeyenler Paris’e. Hoca Tahsin’in bu sözünün peşine düşüp Paris’e gidiyor ve dönüşte kurduğu cümle şu; Türkiye’de bir düşünce hayatı olduğunu düşünmek Sibirya’da hurma yetiştirmek gibidir. Yani Ziyaeddin Fahri’de bir Türk, Osmanlı düşüncesinin olamayacağını söylüyor. Hilmi Ziya Ülken ise şöyle diyor; Garp mütefekkirleri ile karşılaştırılabilecek bir Osmanlı düşünürü yoktur. Bir diğer örnek Cemil Meriç ne diyor; Osmanlı’da büyük düşünür çıkmadı. Çünkü ellerinde kılıç vardı. Çünkü kılıç düşünceye, kaleme ihtiyaç bırakmıyordu. Şimdi bu adamlar önemli adamlar. Bu sözlerini Osmanlı kaynaklarına vurduğumuz zaman bu insanların ellerinde iyi niyetlerinden başka bir şeyin kalmayacağını düşünüyorum. İsmi var cismi yok gibi bir şey, bir anka kuşu gibi bir şey Osmanlı düşüncesi. Burada gözden kaçırılan şey şudur; Düşünce bir kişinin değil, bütün bir medeniyetindir. Yok diyen adamlar bu yokluğun içine, yokluk deryasına kendilerini atıyorlar. Düşünce bir kişinin değil bir medeniyetindir. Bu sözü söyleyenlerden birisi de Osmanlı’da düşünce yok diyen Hilmi Ziya Ülken’dir. Yani zahiren yok diyor. Ama cilayı kazıdığın zaman altından koca bir var çıkıyor. Andre Jeat diyor ki; Her şey çoktan söylendi diyor. Zannederim, Mevlana’nın Mesnevisinde de böyle bir ifade var. Osmanlı kaynaklarımıza vurduğumuzda elimizde iyi niyetlerimizden başka bir şey kalmaz. Osmanlı medrese veya düşünce geleneğinin zirvesindeki şahsiyeti Taşköprüzade ‘dir. Onun Şakaiki Osmani yani Osmanlının içinde ve dışında yer alan herkesi Osmanlı düşüncesinin bir parçası olarak ele alıyor. Yani Kanuni döneminin ruhuna uygun olarak geride bırakılan mirasın tamamının Osmanlı tarafından içselleştirildiğini söylüyor. Osmanlının geçmişle olan irtibatının tabii bir oluşum haline koyuyor. Yani biz Osmanlıya baktığımız zaman İslam entellektüel geleneğinin bütününü görebiliriz. Gazali’nin peşine düşülmesinin esprisi de budur. Osmanlı Gazalicidir. Az önce dedim ya İngilizler Amerikalılara ne demişti. Peki şu Kant’ı ne yapacağız. Bu sözü biz söyleyecek olsak ne derdik Amerikalılara, şu Türkleri ortadan kaldıralım deseler cevap olarak ne derdi İngilizler, Peki Gazali ne yapacağız derlerdi. Gazali, hem entellektüel standardı üst düzeyde olan insanları besleyen bir adam, hem de en alt düzeydeki hacı amcaya bile hitap eden bir dili tutturan bir adamdır. Eskiden köylerde Gazali’nin İhya-ı Ulumiddin kitabı vardı. İhya, İslam’a ait bütün kitaplar yok olsa bütün düşünce geleneğimizi bu İhya’dan hareketle kurabiliriz.”
“OSMANLIDA DÜŞÜNCE YOKTUR DEMEK ASLA DOĞRU DEĞİLDİR”
Doç. Dr. Mehmet Fatih Şeker, Osmanlı’da düşünce yoktur diyenlerin görüşlerinin doğru olmadığını açıklayan, İslam düşüncesinin klasik dönemlerine ait düşünürlerden de örnekler vererek, düşüncenin bir medeniyetin ortak mirası olduğunun altını çizdi. Şeker konuşmasında şunları kaydetti:
“Osmanlı’da düşünce yok diyenlere verilebilecek cevaplardan birisi de şudur. İslam entellektüel klasik zamanlarında büyük düşünür diye selamladığımız adamları büyük kılan şey nedir. Antik felsefi mirastan akıp gelen unsurları ne yapılar yeniden güncelleştirmeleridir. Osmanlı’da aynı şeyi yapıyor. Kendisinin önceki birikimi alıyor. Öncekiler orjinal düşünür oluyor da sonrakiler olmuyor. O orjinal düşünürlerden birisi olan Farabi’dir. Medinetül Fazıla’yı yazıyor. Birisinin düşünür olabilmesi için hem bilecek hem de uygulayacak diyor. Ancak kendisinin böyle bir şansı yok. Bir ideal devlet nasıl kurulur ancak bunu yapabilme şansı yok. Osmanlılar diyor ki, biz hem biliyoruz hem de bildiklerimizi hayata geçiriyoruz. Örneğin Kanuni veya Fatih Sultan Mehmet hem hükümdar hem de filozof kral mıdır. Bir tarafı ile kraldır diğer tarafı ile de filozoftur. Farabi ne diyor. Yaşadıkları dönemin en birinci sınıf adamlarını etraflarına toplamalıdır. Bu adamlar da o dönemin en iyi insanlarını bir araya toplamışlardır. Siyaset dünyayı tanzim etme sanatıdır. Dolayısıyla hükümdarla, düşünürler birbirinden ayrı değildir. Mesela Hitler’i Yahudileri öldürmeye sevkeden şey, Kant’tır. Mesela Sopenhaur Kant’ın felsefe tarihinde yaptığı en önemli başarı, Hristiyanlığa sızan Yahudi tanrıcılığını ortadan kaldırdı. Yani Yahudi düşüncesini gaz odasına atan Kant’tır diyor. Fakat siz Kant’a küfreden bir batılı gördünüz mü? Hitler’den hiçbir farkı yoktur. Bunlar Hitler’in yaptığını üniversite kürsüsünde yapmışlardır. Dolayısıyla bunlar arasında doğrudan bir irtibat vardır. Peki Osmanlılar ne diyordu. Klasik gelenekten farkımız şu, biz hem biliriz hem yaparız. İşte ortadaki örnekler de şunlar, şunlardır. Dolayısıyla şunu da söylüyorlar, Nübüvvet Hz. Peygamberle sona ermiştir, milletler de Osmanlı ile sona ermiştir değerlendirmesini yapıyorlar. Fakat Osmanlı’da düşünce yoktur diyenler ne diyor. Ortada siyasi açıdan kemale eren bir devlet yapısı var ama bu devlet 600 sene düşüncesiz yaşamış, burada fatura kime kesiliyor, Gazali’ye kesiliyor. Gazali’nin yaşadığı dönem, Selçuklu dönemi. Dolayısıyla bu dönemde düşünce yoktur diyor. Yani sistem, siyasi olarak göremediği hesabı ne üzerinden görüyor, fikriyat, düşünce ve felsefe üzerinden görüyor. Bunlar da bir felsefe yok, Gazali’de filozof değildir diyor. Gazali gerçekten filozof değil mi, bütün lise ve üniversite kitaplarında şu söylenir. Gazali ile birlikte felsefe bitmiştir. Halbuki bir filozofun hesabını gören bir adamın iddiası nedir. Ben bu işleri ondan daha iyi biliyorum ki, onun hesabını görüyorum demektedir. Ancak Gazali bütün bu iddialara karşı kendisi de cevap veren kitaplar yazmıştır. El-Munkız Mineddelal kitabını bunun için yazmıştır.”
DIĞER HABERLER
-
“TARİH YAŞANAN ZAMANIN VE HALİN BİR AYNASIDIR”
28 Ağustos 2023, 14:14 -
İKİ ESER VE İKİ AYRI MEDENİYET TASAVVURU
17 Mayıs 2017, 14:13 -
DOĞUDA VE BATIDA DEVLET VE SİYASET FELSEFESİ
17 Mayıs 2017, 14:11 -
“ERDEMLİ TOPLUM BİLGİ VE HİKMET TOPLUMUDUR”
17 Mayıs 2017, 14:10 -
Türk Siyasetine Yön Veren Yapısal Dinamikleri
17 Mayıs 2017, 14:09 -
İslam Medeniyeti Bir Hareket Ve Transit Medeniyettir
17 Mayıs 2017, 14:04 -
Farklı Milletler Osmanlı Bayrağı Altında Yüzlerce Yıl Kardeşçe Yaşadı
17 Mayıs 2017, 14:03 -
Düşünce Bir Kişinin Değiş Bütün Bir Medeniyetindir
17 Mayıs 2017, 14:01 -
Güzelliklerle Uğraşanların Üzerine Güzellik Siner
17 Mayıs 2017, 13:59 -
Pozitivist Zihinden Kurtuluş Olmadan Özgürleşme Olmaz
17 Mayıs 2017, 13:57